27 Ocak, 2009

GEBELİKTE BULANTI VE KUSMALAR



Hamilelikte bulantı ve kusmalar kabus olmasın
Gebelik bulantıları oldukça inatçı, tedaviye dirençli ve sinsi bir şekilde neredeyse tüm gün boyu süren tatsız bir durumdur. Kusmalar genellikle sabah saatlerinde daha yoğundur.

Her kişiye göre değişik belirtiler gösteren bulantı ve kusma döneminin bitişi de aynı şekilde çeşitlilik gösterir. Ani bir şekilde sona eren dönemlerin yanı sıra nerede ise tüm gebelik dönemine yayılan bulantı ve kusmalar da söz konusu olabilir. Gebelik bulantıları genellikle ilk gebelikte daha yoğun olur. Ancak aynı kadının hamilelikleri arasında bulantı süre ve sıklığı açısında ciddi farklılıklar görülebilir.Çoğul gebelikler, önceden araç tutması rahatsızlığı olanlar, anne ve kız kardeşlerinde gebelik kusması öyküsü olanlar ve migren hastalarında bulantı ve kusmalar daha yoğun olarak ortaya çıkabilir. Gebelikte görülen bulantı ve kusmanın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte psikolojik faktörlerle hormonal değişimlerin ortak ürünü gibi görülmektedir. Kanda betahcg ve estrogen hormonlarının yüksek oranda bulunduğu ikiz gebelikler ve üzüm gebeliklerde bulantı ve kusma da çok daha şiddetli bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Merkezi sinir sistemindeki bulantı merkezinin hassasiyeti artar ve daha önceki yaşamda etkili olmayan pek çok uyaran ile bulantı ve kusma tetiklenir hale gelir. Bunlar arasında kokular, besin maddelerinin tatları, ağız boğaza değen fırça gibi yabancı cisim uyaranları en sık rastlananlardır. Halk arasında bulantı ve kusmanın sağlıklı gebelik işareti olduğuna dair yaygın bir inanış vardır. Bu tam anlamı ile doğru olmamakla birlikte fetusun yaşamadığı gebeliklerde betahcg seviyelerinin düşmesine bağlı bulantılarda hızlı bir azalma yaşandığı da bir gerçektir. Ancak bulantının ne zaman geçeceği her gebeliğe özel olduğundan bulantıların bitmesini kesinlikle fetusun yaşamadığı yönünde yorumlamak da doğru olamaz.

Gebelik bulantı ve kusmasının tedavisinde iki basamak vardır. Bunlardan ilki gebeyi bulantı uyaranlardan mümkün olduğunca uzak tutmaktır. Rahatsız eden kokular (yemek, sigara, parfüm, v.s.), mutfak ortamı, hatta kendi ev ortamından uzaklaştırmak bile gerekebilir.

Mümkün olduğunca az ve sık öğünler, sabah saatlerinde kuru gıda tüketimi, erken gebelikte sağlıklı beslenme konusunda ısrarcı olmamak ve bulantı uyaran yiyecek maddelerini bir dönem tüketmemek, çok gerekli olmadıkça multivitamin ve kan ilacı benzeri mide irritasyonu yapacak ilaçların kullanılmaması, mide yanma ve ekşimelerinin yoğun olduğu dönemlerde soda ve soğuk içeceklerin tüketimi işe yarayabilir. İkinci sırada doktorun uygun gördüğü dozda B6 vitamini, bulantı önleyici ve mide asidini azaltıcı ilaç tedavileri gelir.

Aşırı Gebelik Kusmasına Dikkat!
Aşırı gebelik kusmasında ise durum çok farklıdır. Her gebede görülmesi doğal olan bulantı ve kusmalar aşırı olduğunda vücutta doku ve hücre içi suyunun azalmasına yol açacak bir boyuta erişebilir ve bu durum tüm sistemleri ciddi şekilde olumsuz etkileyen, hastane koşullarında tedavi gerektiren ciddi bir gebelik komplikasyonu haline dönüşür.Vücuttaki tüm sistemlerin çalışmasında sıvı ve elektrolit dengeleri çok önemli rol oynar. Tüm kasların düzenli kasılmaları, kalbin çalışması, iç organ fonksiyonlarının sürdürülmesinde sıvı - elektrolit dengesi esas olup aşırı gebelik kusması zamanında müdahale edilmediği takdirde çok ağır sonuçlara yol açabilecek bir hastalık durumudur. Aşırı kilo kaybı, kan potasyum düzeyinin azalması, karaciğer fonksiyonlarında bozulma ve kan pH’sının alkaliye kaymasına kadar yol açabilen ağır hiperemesis gravidarum tablosu gebeliklerin yaklaşık binde ikisinde görülmektedir.

Kusmaya Neden Olabilecek Hastalıklar
Hiperemesis gravidarum tespit edildiğinde hasta hemen hastaneye yatırılarak tedaviye başlanır. Ağızdan beslenme tamamen kesilerek kan biokimyası ve elektrolit düzeylerindeki dengesizlikler değişik serum kombinasyonları ile düzeltilmeye çalışılır. Bu arada merkezi sinir sistemi üzerinde etkili güçlü kusma engelleyici ilaçlar ile sıvı kaybının engellenmesine çalışılır. Kardioloji, iç hastalıkları, gastroenteroloji ve psikiyatriden hastanın yönlendirilmesinde yardım alınır.Bu arada aşırı kusmaya yol açabilecek diğer sistemleri ilgilendiren hastalıkların da incelenmesi gerekir. Bunlar arasında en sık rastlananlar peptik ülser, safra kesesi taşı ya da kolesistit, pankreatit, piyelonefrit ve hipertiroidi sayılabilir. Hastanın şikayetleri tamamen ortadan kalkıp ağızdan beslenmeye başlanmadan ve kilo kaybı durmadan hastaneden taburcu etmemek gerekir.

Genellikle yoğun bir tedavi protokolü ile ortadan tamamen kalkan ve gebeliğin devamında bebek üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi görülmeyen hiperemesis gravidarum, çok nadir vakalarda anne hayatını kurtarmak için gebeliğin sonlandırılmasını gerektirecek kadar ciddi boyutlarda ortaya çıkabilir.

Facebook'ta Paylaş

26 Ocak, 2009

BOĞAZ RAHATSIZLIKLARI


Ahududu çiçeğini kaynatarak yapılan ılık su banyosu, bademcik iltihaplarına iyi gelir.

Ayva’nın suda bekletilmesi ile elde edilen şurupla gargara yapılırsa boğaz iltihaplarına iyi gelir.

Kara duttan yapılan şurup ağız ve boğaz iltihaplarını geçirir.

Gül yaprakları ile yapılan çayla gargara yapmak boğaz iltihaplarında çok etkili olur.

Hintyağı boğaz ağrısı hallerinde 20 gram içilip bir gün de oruç tutulursa şikayet konusu olan durumlar geçer.

Ihlamur, sarımsak, frenk üzümü, dut boğaz ağrılarına iyi gelir. İncir sütle birlikte pişirilerek yenilirse nezleyi ve boğaz ağrılarını giderir. Göğsü yumuşatır.

Kara kafes gargara yapıldığında, boğaz iltihabı ve anjine etkili olur.

Kızıl yaprak kaynatılarak gargara yapıldığında boğaz iltihaplarını yok eder. Buruna çekildiğinde nezleyi geçirir.

Limon suyu boğaz hastalıklarına ve bademcik rahatsızlıklarına iyi gelir.

Melek otu kaynatılarak gargara yapıldığında boğaz yaralarını tedavi eder.

Menekşe yapraklarından yapılan çay bronşit, boğaz ve göğüs iltihaplarına çok iyi gelir.

Mine çiçeği suyu ile gargara yapıldığında boğaz iltihaplarını giderir.

Mürver ağacı çiçeklerinden yapılan çay ağızda gargara yapıldığında bademcik iltihaplarını önler.

Yabanmersini boğaz hastalıklarına iyi gelir.

Facebook'ta Paylaş

AKCİĞER HASTALIKLARI



Akciğer hastalılarına karşı sigara içen ziyaretçilerimizin en başta sigarayı bırakmalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü ciğerlerimizin en büyük düşmanı sigara. Bünyemize uzun vadeli hasar veriyor ve hastalığın bedenimizde oluşma zamanı uzadıkça birşey olmaz düşüncesi ile cazip geliyor olabilir, fakat sigaranın sebep olduğu ölümler, en büyük yüzdede yer alıyor.

Andız otu kökü ezilip balla karıştırılarak yenirse akciğer kanamasına çok iyi gelir. Üzüm şırasının içinde bir ay bekletilen andız otu akciğer rahatsızlıkları ve vereme iyi gelir.

Salatalık suyu akciğer rahatsızlıklarına iyi gelir.

Melek otu akciğeri kuvvetlendirir.

Şalgam akciğer bronşların temizlenmesine yardımcı olur.

Tarçın ağacı akciğerleri kuvvetlendirir.

Facebook'ta Paylaş

25 Ocak, 2009

AYAKLARI ISINMAYANLARA


Ne yaparsanız yapın kışın soğuğuna karşı giydiğiniz çoraplar, patikler işe yaramıyorsa, ayaklarınızı ısatamıyorsanız bu bilgi işinize yarayacak demektir.

Ayaklarınızı soğuk su ile masaj yaparak yıkayın ve ardından kurulayarak çoraplarınızı giyin. Ayaklarınızın ısındığını hissedeceksiniz.

Facebook'ta Paylaş

KAN BAĞIŞI NASIL YAPILIR?


Kan merkezine gelen gönüllüler yani donörler, ilk olarak donör formunu doldurur. Bu form, kişinin donör olup olamayacağını anlamaya yönelik bazı sorulardan oluşmaktadır. Formun ikinci sayfasında ise, kişiye ait kimlik, adres ve bağış bilgileri bulunmaktadır. Donör olabilmek için gerekli koşullardan biri, Hemoglobin düzeyinin istenilen değerlere sahip olmasıdır. Toplumumuzda oldukça sık rastlanan anemi hastalığı, yani kansızlık, elbetteki kan bağışı için en sık karşılaşılan engeldir. Erkeklerde 13,5 g/dL'nin, kadınlarda ise,12,5 g/dL'nin üzerindeki hemoglobin değerleri donör olunması için yeterlidir. Bu testler, kan merkezlerinde Bakır Sülfat Solüsyonu kullanılarak yapılmaktadır.

Kişinin hemoglobin düzeyi, kan bağışı için uygunsa, arteriyal tansiyon ölçümüne geçilir. Sistolik tansiyon 180 mmHg'nın, diyastolik tansiyon ise 100 mmHg'nın üzerinde olmadığı sürece, kan bağışı yapılabilir. Kan alma yatağına uzanan gönüllü donörler, kan alımı için uygun bir damar belirlenir ve antiseptik bir solüsyonla, içten dışa doğru dairesel olarak cilt temizliği yapılır. Antiseptik solüsyonun etkinliğini sağlayabilmesi için kuruması beklenmelidir. Bu süre, kullanılan sıvıya bağlıdır, ancak genellikle 30-45 sn kadar beklemek yeterli olur. Ardından sterilite şartlarını bozmamak kaydıyla, damara girilir.

İğnenin damara sokulmasıyla birlikte kan torbası dolmaya başlar. Torba içindeki antikoagülan sıvı ile kanın iyice karışması sağlanmalıdır. Bu işlem manuel olarak yapılabileceği gibi, otomatik kan alma cihazları (Sağ alttaki fotoğraf) ile daha sağlıklı olarak gerçekleştirilebilir.
Kan alma işlemi yaklaşık olarak 6-10 dakika kadar sürer. Bu süre komponent imalatı açısından önemlidir. İğnenin damardan çıkarılmasınından sonra, cilt bölgesi tekrar dezenfekte edilir ve steril bir gazlı bezle kapatılır. Donörün birkaç dakika kompres yapması sağlanır. Kan torbasının seti kapatıldıktan sonra iğneye doğru olan kısım kesilir. Setin bu kısmından alınan kan örneği test çalışmalarında kullanılır. İğne kısmı da kesilerek setten ayırılır.
Facebook'ta Paylaş

KAN VERMENİN FAYDALARI


  • Kemik iliğinin yağlanmasını önleyip, kan yapımı canlı tutulur.
  • Verilen kanın yerine, anında vücuttan genç hücreler dolaşımına katıldığı için, bağışçı daha dinç ve canlı olur.
  • Kandaki yüksek yağ oranı düşer.
  • Kan bağışı kalp krizi ihtimalini %90 azaltır.
  • Kan bağışlayan kişide baş ağrısı, stres, yüksek tansiyon, yorgunluk gibi rahatsızlıkların giderilmesinde çok büyük katkısı olur.
  • Kan bağışçısı her kan verdiğinde: AIDS , Hepatit B , Hepatit C , Sifiliz kan grubu taramasından ücretsiz olarak yararlanmış olur.
  • Trafik kazasında yaralanan bir kimsenin, kan uyuşmazlığı olan bir bebeğin, kan bulunmazsa ölecek bir hastanın sizin verdiğiniz kanla kurtulmasının, size verdiği manevi duygu ölçüsüzdür. Bağışınız çok insancıl ve onurlu bir davranıştır.
  • Kan bağışında bulunanlara KAN SİGORTA KARTI tahsis edilir. Bu kart gerçekleşmesini arzu etmediğimiz acil kan ihtiyaçlarında size ve soyadınızı taşıyan tüm yakınlarınıza tüm Kızılay Kan Merkezlerinden azami öncelikli kan alma ve sosyal güvencesi olmayanlar için ücretsiz kan temin edilmede kullanılır.

Facebook'ta Paylaş

KİMLER KAN VEREBİLİR?


Donör: Kan bağışı yapan kişi. Yaş: 18 - 65 yaşları arasında olan her sağlıklı kişi kan verebilir.
Sıklık: Erkekler,en sık 2 ayda bir; kadınlar ise, en sık 3 ayda bir olmak üzere ve yılda toplam 4 üniteyi geçmemek koşuluyla kan verebilirler.
Vücut Ağırlığı: 50 kg'ın üzerinde olan herkes kan bağışı yapabilir.
Miktar: Bağışlanan kan standart olarak 450 mL'dir. İnsan vücudunda toplam 5000-6000 mL kan olduğu düşünülürse, bu miktar, toplam kan hacminin sadece % 7,5-9' u kadardır. Kan bağışını takiben, eksilen sıvı hacmi, damar dışındaki sıvının, damar içine geçmesiyle saatler içerisinde karşılanır. Hücrelerin yenilenmesi süreci ise, 2 ay kadardır. Düzenli aralıklarla yapılan kan bağışının sağlık açısından herhangi bir sakıncası olmadığı gibi, aksine bir çok yararı mevcuttur.
Anemi: Kansızlık, elbetteki kan bağışı için engeldir. Günlük yaşamın olağan sayılabilecek ve çoğunlukla psikolojik kaynaklı olan halsizlik, bitkinlik gibi durumlar, anemi olarak algılanmamalıdır. Anemi tanısı, kan testleriyle yapılmaktadır. Kan bağışı için kriter hemoglobin değeridir..
Saklama: Kanın saklanma süresi, torba içindeki antikoagülan solüsyonun niteliğine bağlıdır. Bugün kullanılmakta olan torbalarda bu süre 35-42 gündür. Bu süre, kanın tüketimi için fazlasıyla yeterli bir depolama süresidir.
Sterilite: Kan torbaları, tek kullanımlık ve steril olarak imal edilmektedir. Bu sebeple, kan bağışı sırasında donöre herhangi bir hastalık bulaştırılması söz konusu değildir.
Yan Etki: Kan bağışının, kilo aldırma, zayıflatma, halsiz bırakma, kaşıntı ve bağımlılık gibi yan etkileri yoktur.
İlaç Kullanımı: Almış olduğunuz ilaçlar, kanınıza geçmektedir. Bu ilaçlardan bazıları kan bağışı yapmaya engel teşkil eder. Kan bağışından önce, eğer sağlığınız açısından mecbur değilseniz, ilaç almayınız. Almak durumundaysanız, kan verip veremeyeceğinizi kan merkezi doktorlarımıza danışabilirsiniz.
1. Aspirin kullanımı: Kan bağışına engel değildir. Sadece, trombosit amaçlı kal alımında veya tromboferezde dikkat edilmelidir.
2. Tegison (Sedef hastalığında kullanılan bir ilaç) kullananlar, ilacı kestikten 3 yıl sonra kan verebilir.
3. Accutan veya benzeri retinoik asit türevi ilaçları kullananlar, ilacı bıraktıktan 4 hafta sonra gönüllü donör olabilir.
4. Faktör konsantresi kullananlar, donör olamazlar.
Tansiyon: Sistolik kan basıncı 180 mmHg'yı, diastolik kan basıncı ise, 100 mmHg'yı aşmamalıdır.
Hastalıklar: Yine bazı hastalıklar da ilaçlar gibi kan bağışına sürekli veya belli bir dönem için engel oluşturmaktadır. Bu hastalıklara ilişkin bazı bilgiler aşağıda belirtilmiştir.

Facebook'ta Paylaş

KİMLER KAN VEREMEZ?


1. Hepatit B (Hiçbir zaman kan veremezler)
2. Hepatit C (Hiçbir zaman kan veremezler)
3. AIDS (Hiçbir zaman kan veremezler)
4. Sıtma (Tedavinin sağlanmasından 3 yıl sonradan itibaren kan verebilirler)
5. Frengi geçiren hastalar, iyileşmeden 1 yıl sonra kan verebilirler.
6. Creutzfeldt-Jacob hastalığı olanlar, hiçbir zaman kan veremez.
7. Chagas Hastalığı ( Alınan kan sadece fraksinasyon amaçlı kullanılabilir)
8. Tüberküloz (Tedavinin sağlanmasından 5 yıl sonra kan verebilirler)
9. Diabet (İlaç kullanmayan veya ilaç kullandığı halde, kan şekeri regüle edilmiş olanlar kan verebilir)
10. Anemi (Anemi teşhisi konmuş kişiler kan bağışçısı olamazlar)
11. Gebeler kan veremez. Doğum veya gebeliğin sonlan(dırıl)masından 6 hafta sonra kan verebilirler.
12. Koroner kalp hastalığı, angina pektoris, ciddi kardiyak aritmi, serebrovasküler hastalıklar, arteriyal tromboz veya rekküren venöz trombozu olan kişiler kan veremezler.
13. Allerji ( Astım hastaları kan veremez. Polen allerjisi olanlar ise, sadece allerjileri oldukları dönemde kan veremezler.)
14. Otoimmün hastalığı olanlar kan veremezler.
15. Kanama diatezi (Kanama eğilimi) olanlar ömür boyu kan veremezler.
16. Bronşit (Kronik bronşit hastaları kan veremez)
17. Kronik nefrit ve pyelonefritli hastalar kan veremez. Akut glomerulonefrit geçirmiş olanlar ise, iyileşmeden 5 yıl sonra bağış yapabilir.
18. Malign (Habis) hastalığı olanlar, gönüllü donör olarak kabul edilmezler.
19. Brusella almış olanlar, tam iyileşmeyi takiben iki sene sonra kan bağışı gönüllüsü olabilirler.
20. Epilepsi hastaları, kan veremezler.
21. Osteomyelit geçirmiş hastalar, tam düzelmeden 5 yıl sonra kan verebilirler.
22. Cerrahi: Büyük ameliyatlardan sonra 6 ay boyunca kan bağışı alınmaz.Mide rezeksiyonu geçirenler ise, hiçbir zaman donör olamazlar.
23. Transfüzyon: Kan veya kan ürünü alan donörler, 1 yıl boyunca kan veremezler.
24. Attenüe virus aşısı yapılmış olanlar 3 hafta kan veremez.( Su çiçeği, sarı humma, kızamık, kızamıkçık, oral polio, kabakulak)
25. Ölü bakteri aşısı olanlar, 5 gün donör olamazlar.( Kolera, tifo, antrax)
26. İnaktif virus aşısı ve toxoid alanlar ise 3 gün kan veremezler ( Polio-injeksiyon , influenza, rabies, difteri, tetanoz)

Facebook'ta Paylaş

http://www.kodarsivim.tr.gg

En çok hangi bölümle ilgilisiniz?

Bitkilerin Şifa Dağıttığına İnanıyor Musunuz?