31 Ekim, 2008

ANNELİK KADINLARIN BEYNİNİ DEĞİŞTİRİYOR


Üreme ve doğum sonucunda, dişi memelinin beyninde, davranışlarını ve yeteneklerini geliştiren bir değişim yaşanıyor. Annelik davranışları aslında evrimde dişinin başarı şansını artırıyor. 40 yaşından sonra anne olanların, uzun yaşama şansı daha çok.

Anne olarak doğulmaz, anne olunur. İnsanlardan farelere ve maymunlara kadar dişi memeliler, hamilelikleri döneminde ve anneliklerinin başlangıcında temel yapısal değişimlerle karşı karşıya kalıyor.

Daha önce yalnızca kendi gereksinimlerine ve yaşamına yönelik olarak gelişen dişinin organizması, hamilelikle birlikte kendi yavrusunun bakımı ve ihtiyaçları doğrultusunda gelişim gösteriyor.

Yeni araştırmalar hamilelik, doğum ve emzirme döneminde son derece yoğun olarak yaşanan hormonal dalgalanmaların dişinin beyin yapısını değiştirdiğini, bazı bölgelerde nöronların büyüklüğünü değiştirdiğini ve diğer bölgelerdeki nöronları da yapısal değişimlere uğrattığını ortaya koyuyor.

Bazı bölgeler yuva yapmak, yavrularını temizlemek, onları daha büyüklerden korumak için düzenlenirken, düşünce, kontrol hafızası, öğrenme, korku ve strese karşı korunma gibi bazı bölgeler de yeniden yapılandırılıyor.

Hamilelik hormonu ve çocuk arzusu
Hormonların beyinde yol açtığı değişim yalnız annenin yavrusunu korumasına ve bakımına yönelik değil, aynı zamanda anneye yavrusuna daha iyi yaşam koşulları sağlayabilmesi için yeni yetenekler de kazandırıyor. Hatta beyindeki bu yeni donanımlar anne fare yaşlanana kadar sürüyor. Bütün araştırmalar yalnızca dişi fareler üzerinde yapılsa da, insanda da aynı özelliklerin söz konusu olduğu üzerinde duruluyor.

Memelilerin büyük çoğunluğunda annelik davranışları beynin aynı bölgeleri tarafından kontrol ediliyor.
50 yıl kadar önce bilim dünyası şunu keşfetti: Hamilelik hormonları, dişinin yavrusu için duyduğu arzuyu körüklüyor. 1940’larda Yale Üniversitesi’nden Frank A. Beach, dişi üreme hormonları olan östrojen ve progesteronun farelerde, hamsterlarda, kedilerde ve köpeklerde kızgınlık ve cinsellik gibi tepkileri düzenlediğini keşfetti.

Bunun ardından, Rutgers Üniversitesi’nde Hayvan Davranışları Enstitüsü’nden Daniel Lehrman ve Jay Rosenblatt, aynı hormonların farelerde annelik davranışları için de gerekli olduğunu ortaya koydu.

1984 yılında Robert Bridges, hamilelik döneminde östrojen ve progesteron salgılanmasının arttığını belirledi. Aslında, hormonlar kadar sinir sistemini etkileyen diğer kimyasalların da annelik davranışları üzerinde etkisi var. Örneğin, beynin hipotalamus bölgesinde üretilen ve acıyı dindirici özelliği olan endorfin salgılanması, hamilelik döneminde özellikle de doğumun hemen öncesinde artıyor.

Geç anne olanlar geç yaşlanıyor
Massachusetts Medical School’dan Craig Ferris, manyetik rezonanslı (MRI) görüntüleme tekniklerinden yararlandı ve anne farelerin beyinsel aktivitelerindeki değişimleri belirledi. Buna göre, süt veren annelerin beyinlerinde ödüllendirme ile ilişkili bölümde hareket daha da hızlanıyor. Bilim dünyasına göre bunun yorumu şu: Annenin bebeğini emzirmesine karşılık anneye verilen bir ödül, bir nimet!..

Güney Carolina Tıp Fakültesi’nden Jeffrey Lorberbaum, yine MRI tekniğini kullanarak, bebeklerinin ağlamasını duyan annelerin beyinlerini inceledi. Kadınların beyinlerindeki aktivite, farelerin beyinlerindeki aktivitenin aynısı oldu. Hipotalamus’un aynı bölgesi ve prefrontal ve orbifrontal bölgeler aydınlandı.

Anneler üzerinde yapılan araştırmalar, başka ilginç bulguları da ortaya çıkardı. Örneğin 40 yaş ve üzerinde hamile kalan ve çocuk doğuran annelerin, daha küçük yaşlarda hamilelik geçiren kadınlara kıyasla, uzun yaşama şansları daha yüksek. Bilim dünyası, bu bulguyu, 40’larında anne olan kadınların daha yavaş bir hızda yaşlanmalarına bağlıyor.

Baba beyinleri ne durumda?
Peki ya çocuk sahibi olmak, babaların beyinlerini nasıl etkiliyor? Kadınlarda olduğu gibi onlarda da bir değişim meydana geliyor mu? Yavrularına bakan babalar, bu durumdan dolayı beyinsel açıdan kazançlı çıkıyor mu? Bilim dünyası, elbette babaların durumunu da araştırıyor. Bunu için, küçük bir Brezilya maymun türü olan marmoset’ler inceleniyor. Marmosetler, monogam bir yaşam sürüyor ve yavrularının bakımını erkek ve dişi birlikte üstleniyor. Bugüne kadar elde edilen bulgular şunu gösterdi: Baba marmoset, yiyecek bulma konusunda, baba olmayan erkek bir marmosetten daha başarılı.

Her yere yetişen mucize kadının sırrı da annelik mi?
Nasıl oluyor da, anneler aynı anda birkaç işi birden yapabiliyor? Kadının annelikle birlikte kazandığı o geleneksel hünerin sırrı ne? Bilim dünyası, bir yandan da bunu çözmeye çalışıyor. Belki de anne beyninde meydana gelen değişimler, kadına, ortaya çıkan bir dizi yeni isteği karşılamada o hassas dengeyi kurduruyor: Çocuk bakımı, çalışma yaşamı, sosyal aktiviteler, ev işleri.... Doğrusu, bilim henüz bu sorunun yanıtını bilmiyor. Ancak araştırmalar gösteriyor ki, beynin yapısı ve aktiviteleri gerektiğinde değişebiliyor. Regensburg Üniversitesi’nden Arne May ve meslektaşları, havaya 3 topu atıp düşmeden tutmasını öğrenen kadın beyinlerinde, algılama ile ilgili bölgenin değişim gösterdiğini belirlediler.

Facebook'ta Paylaş

GEBELİĞİN OLUŞUMU


Gebe kalmak için en uygun zaman, iki adet kanamasının ortalarına rastlayan günlerdir. Bu günlerde kadının yumurtalıklarından bir tek yumurta atılır ve bu yumurta hücresi iki gün yaşar. Bu nedenle, kadın, iki adet kanamasının yaklaşık ortalarına rastlayan yumurtlama gününün 3 gün öncesi ve 2 gün sonrasında gebe kalabilir.

Cinsel ilişki sırasında kadının haznesine boşalan erkek tohum hücreleri (spermler), hazneden rahim içine doğru hareket ederler. Kadının yumurtasıyla tüplerde karşılaşırlar. İçlerinden bir tanesi yumurtayı dölleyebilir. Erkek tohum hücrelerinin (spermlerin), kadın vücudunda yaşama süreleri yaklaşık 3 gün olduğundan bu süre içerisinde bir daha cinsel ilişki olmasa da yumurta döllenebilir.

Döllenmiş yumurta değişmeye başlar ve tüplerde ilerleyerek 5-6 gün içinde rahmin içine gelir, rahmin kalınlaşan iç tabakasına yerleşir, sonra bu tabakaya gömülerek gelişmesini
sürdürür.Aşağıdaki resimde görülmektedir.

Yumurtanın döllenmesi ve rahmin içine yerleşmesi, adet görmeyi durdurur. Gebelikle ilgili değişiklikler ortaya çıkmaya başlar. Rahim yumuşar ve giderek büyür.

Facebook'ta Paylaş

ERKEKLERİN SEKS ŞİFRELERİ


Yatış tarzı, yüzünüze bakışı ve hatta size olan uzaklığı, onun sizin hakkında düşündüklerini ele veriyor. İşte beden dili hakkında hersey:

Erkeğin yataktaki hareketleri, ilişkiniz hakkında ne düşündüğünü yansıtan aynalar gibidir…

Sürekli öpüyorsa...
Eğer sevgiliniz yataktayken sürekli boynunuzu ve yüzünüzü öpüyorsa, sizi incitmekten ve kırmaktan çok çekiniyor demektir. Ne kadar centilmen olduğunu kanıtlamak için normalde olduğunda daha tatlı ve seksi davranıyor olabilir.


Yüzüstü uyuyorsa...
Yüzüstü uyuyan insanlar enerji ve tutku doludurlar. Bu tarz bir erkek kesinlikle başarılı olma saplantılıdır. Size bir uyarı; Yatağın tamamını kaplayan bir pozisyonda uyuması, kontrolü ele geçirmek istediğinin bir göstergesidir.

Misyoner pozisyonunda sevişmeyi tercih ediyorsa...
Bu biraz da her işi kitabına göre yapmayı seven biri olduğu anlamına gelir. Sadık ve uyumlu erkeklerdir. Eğer bağlanmayı seven ve bir liman arayan bir kadınsanız, bu erkekler sizin için biçilmiş kaftan.

Sizin üstte olmanızı tercih ediyorsa...
Yapılan araştırmalara göre artık erkeklerin yüzde 53'ü sekste kadınların üstte olduğu pozisyonları tercih ediyor. Bu tarz erkekler her zaman eğlence arayan, oyunları seven erkeklerdir. Sizi tatmin etmek bu erkeklerin önceliğidir, bu yüzden de en çok zevk almanızı sağlayan bu pozisyonu tercih ederler.

İlişki sırasında sizinle göz teması kuruyorsa...
Kesinlikle sizinle ilgileniyor demektir. Böyle bir durumda bir erkek sizinle bir kaç saniyeliğine de olsa göz teması kuruyorsa, sizinle sadece fiziksel olarak değil, duygusal olarak da ilgileniyor demektir.

Yan yana olmaktan hoşlanıyorsa...
Eğer sevgiliniz size çok yakın uyuyorsa ve teninize temas etmekten hoşlanıyorsa, bu sıcaklığınıza ihtiyaç duyuyor demektir. Böyle erkeler genellikle duyarlı ve karşısındakiyle empati kurmayı bilen erkeklerdir. Sizin düşüncelerinize önem verirler ve isteklerinizi yerine getirmeye çalışırlar.

Göz teması kurmak istemiyorsa...
Sizinle sevişirken göz teması kurmaktan kaçınıyorsa ya da arkanızda durmayı tercih ediyorsa, sizden duygusal açıdan beklediği bir şey yok demektir. Size sırtını dönüp uyuyan bu erkek ya uzun süredir evli olduğunuz eşinizdir; ya da bağlanmaktan korkan bir yalnız kovboydur...

Kıvrılarak uyuyorsa...
Sevgiliniz anne karnındaymış gibi uyuyorsa, bir bakıma kalbini korumaya çalışıyor demektir. Bu tarz erkekler yeni bir ilişkiye başlarken oldukça çekingen olurlar. Size bağlanması ve ilişkiye kendini kaptırması için, teminatlara ve güvencelere ihtiyacı vardır.

Size sımsıkı sarılıyorsa...
Kendine olan güveni çok açık ve belli ki sizin için deli oluyor. Bunun yanında biraz da sahiplenici olabilir. Bu pozisyonda vücudu sizi sarıp sarmalar, bu da size dokunmaktan hoşlandığını gösterir. Bir diğer yandan, eğer sizi çok sıkıyor ve bırakmak istemiyorsa, ilgiye ihtiyacı olan bir adam olabilir, belki de sizin bakımınıza ihtiyaç duyduğunu düşünüyordur.

Ellerini başının arkasında birleştiriyorsa...
Eğer ellerinizi başınızın arkasında binleştirirseniz, otomatik olarak yanınızdaki kişiyle aranızdaki mesafeyi ikiye çıkartırsınız. Eğer yanınızda böyle uyumayı tercih ediyorsa, hem fiziksel hem de duygusal açıdan aranıza bir mesafe koyuyor demektir. Eğer yeni tanıştıysanız, size nasıl yaklaşması gerektiğini bilmediği için böyle davranıyor olabilir.

Sizi kendine yaslıyorsa...
Eğer sırtınızı kendi göğsüne yaslıyorsa, bu hem onun için hem sizin için iki farklı anlama gelebilir. Siz bu sayede ona güven duyarsınız, o da sizde bu hissi yaratmak istiyor olabilir. Ya da belki sadece vücudunuzu görmek istiyordur. Böyle davranan erkekler genellikle hassas ve ne istediğini bilen erkeklerdir.

Facebook'ta Paylaş

GEBELERİN BESİNLERİNDEKİ TEHLİKE


Hamile kadınların yedikleri besinlerde 3 ana tehlike vardır, bunlar annede ve fetus'ta ciddi sorunlar yaratabilirler.


1. Listeria: Buzdolabında bile üreyebilen tehlikeli bir bakteridir.

2. Civa: Bazı balıklarda yüksek seviyelerde bulunur.

3. Toxoplasma: Çiğ et ve yıkanmamış meyve-sebzelerde bulunur.

Bunlardan korunmak için gebelerin uyması gerekenler:
  • İyi pişmemiş etleri yemeyiniz.

  • Dip balıkları ve büyük balıklardan fazla miktarda tüketmeyiniz.

  • Füme deniz ürünleri yemeyiniz.

  • Sosis ve soğuk büfe etlerinden kaçınınız.

  • Pastörize edilmemiş süt ve süt ürünlerini tüketmeyiniz, özellikle yumuşak peynirlerin etiketlerinden pastörize edildiğini kontrol ediniz.

  • Meyve ve sebzeleri iyice yıkamadan yemeyiniz.


Facebook'ta Paylaş

HALILAR



  • Halılarınızın ezilmiş yerlerini düzeltmek istiyorsanız, ıslak bez ile ılık ütü kullanın.
  • Halılarınızı, haşladığınız patates suyunun içine yarım bardak döktüğünüz sirke ile silerseniz daha parlak olduğunu göreceksiniz.


Facebook'ta Paylaş

ÇAMAŞIRLARIN ÇABUK KURUMASI İÇİN



Kışın çamaşırlar ne kadar zor kurur değil mi ?

Eğer çamaşır makinenizin yumuşatıcı gözüne çok az miktarda tuz koyarsanız, çamaşırlarınızın daha çabuk kuruduğunu görürsünüz.


Facebook'ta Paylaş

BEKARET SORUNU


Her genç kızın başına dert açabilecek yanlış inançlar...

Kızlık zarının simgesi, Roma Tanrıları'ndan yadigar... Yanlış inançlar ise her genç kızın başına dert açabilecek sorunlar.

Kızlık zarı bütün toplumlarda değişik derecelerde sosyolojik öneme sahiptir. Tıbbi literatürde Hymen (himen) olarak adlandırılır. Hymen, aynı zamanda Yunan ve Roma mitolojisinde Baccus (Dionysus) ve Venüs'ün (Afrodit) oğlu olan ve elinde bir meşale tutan evlilik ve düğün tanrısının adıdır. Gerdek gecesi, bu Tanrı'ya adandığından kızlık zarı da aynı isimle anılmaktadır.

Kızlık zarının henüz bozulmamış olması hatalı olarak kadının bekaretinin, yani bir erkekle birlikte olmadığının sembolü ve yine hatalı olarak ilk ilişkide kanama olmaması kadının daha önceden bir erkekle cinsel ilişkide bulunmuş olduğunun kanıtı olarak görülmektedir. Bu yanlış bilgilere bağlı olarak birçok masum genç kız tüm yaşamlarını etkileyecek olaylarla karşılaşabilmektedir. Kızlık zarı, vajina girişinin 1-1.5 santimetre iç kısmında yer alan ince bir yapıdır. Dış genital oluşumlardan birisi olarak kabul edilir. Anatomik ve fizyolojik açıdan kızlık zarının bilinen bir işlevi yoktur. Çocukluk çağında daha sert olan doku ergenlikle birlikte östrojen hormonunun salınmasına bağlı olarak değişime uğrar ve esneklik kazanır.

Kızlık zarı vajina girişini tamamen kapatmaz, ortasında adet kanının ve vajinal salgıların dışarıya akmasını sağlayan bir delik bulunur. Ender durumlarda bu delik o kadar büyüktür ki, neredeyse zar hiç yok sanılabilir.

Bazı çok ender durumlarda ise zarda hiç delik yoktur (imperfore himen). Bu durumda adet kanaması genç kızlıkta görülen ilk kanamadan itibaren sürekli genital kanal içinde birikir ve heradet döneminde kız 'Adet olamamaktan, ancak aşırı ağrı duymaktan' yakınır. Kanama öyle ileri boyutlarda birikebilir ki tüm rahim ve tüm vajina kanla dolmuş ve genç kızda halen ilk adet kanaması gerçekleşmemiş olabilir. Bu ciddi bir durumdur ve kadının genital sisteminin zarar görmemesi için ameliyatla kızlık zarına delik açılarak içerideki kanın boşalması sağlanmalıdır.


Facebook'ta Paylaş

YÜZ PEELİNGİ


Yüzünüzdeki ölmüş tabakayı yok etmek ve yüzünüze parlaklık vermek için bu maskeyi uygulayabilirsiniz.

Malzemeler:
1 kaşık yoğurt
1 kaşık mısır unu

Yapılışı:
Malzemeleri karıştırıp yüzünüze sürün 20-25 dk beklettikten sonra ılık su ile yıkayarak durulayın..



Facebook'ta Paylaş

EV YAPIMI TEMİZLEME SÜTÜ - 3


Maydanoz - Nane ve Süt :

Malzemeler :
· Yarım bardak süt,
· 3 çorba kaşığı ince doğranmış maydanoz,
· 3 çorba kaşığı ince doğranmış nane.

Yapılışı :
Malzemeler karıştırılır, 2 saat bekletildikten sonra süzülerek kullanıma hazır hale gelir. Maydanozun cildi aşırı yağlanmaya karşı koruyucu etkisi olduğu için bu karışım daha çok, yağlı ciltler için faydalıdır.


Facebook'ta Paylaş

EV YAPIMI TEMİZLEME SÜTÜ - 2


Salatalık - Süt

Malzemeler:
· 1 adet küçük boy salatalık,
· 1 çay bardağı süt.

Yapılışı:
Rendelediğiniz salatalığı süt ile beraber 5 dk. kısık ateşte kaynatın. Soğuduktan sonra süzerek kullanabilirsiniz. Bu karışım normal ve karma ciltler için önerilir.


Facebook'ta Paylaş

EV YAPIMI TEMİZLEME SÜTÜ - 1


PAPATYA - SÜT

Malzemeler :
· 1 fincan yağlı süt,
· 2 çorba kaşığı sarı papatya.

Yapılışı :
Malzemeleri benmari üsulü kısık ateşte ısıtın. Sütün üzerinde kaymak oluşmadan önce ateşten alınır. 2 saat bekletilir. Süzdükten sonra kullanıma hazır hale gelir.


Facebook'ta Paylaş

30 Ekim, 2008

EV YAPIMI TEMİZLEME SÜTLERİ KULLANIMI


· Evde hazırladığınız temizleme sütlerini, kapalı şişe içerisinde buzdolabına koyarak 1 haftaya kadar saklayabilir ve kullanabilirsiniz.
· Karışımda çiğ süt kullanırsanız daha etkili bir sonuç elde edersiniz.
· Temizleme sütlerini gece yatmadan önce kullanmalısınız.
· Sütü cildinize parmaklarınızla dairesel hareketler yaparak sürmelisiniz.

Facebook'ta Paylaş

AKNE TEDAVİSİ


Su ile seyreltilmiş elma sirkesi ile yüzünüzü temizleyin ve su ile durulayın. Elma sirkesi cildinizi yumuşattığı gibi, antiseptik özelliği ile akneye neden olan mikropları öldürecektir.


Facebook'ta Paylaş

29 Ekim, 2008

EMZİREN ANNELERE DİYET


Bu programa başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışın!

Bu diyet toplam 1900 kaloridir.

GÜNLÜK BESLENME PROGRAMI 1

Sabah:
1 su bardağı süt (şekersiz)
1 adet kayısı kıvamında haşlanmış yumurta
1 parça peynir
1 yemek kaşığı pekmez
1-2 ince dilim kepek ekmeği
Domates, salatalık vs.

Ara öğün:
1 porsiyon meyve
1 bardak süt (şekersiz)

Öğle:
1 porsiyon etli sebze yemeği
1 kase yoğurt veya komposto
1 ince dilim ekmek
Salata (limonlu, az zeytinyağı ile tatlandırılmış)

Ara öğün:
1 bardak meyve suyu
½ paket Lifli Kepekli Bisküvi

Akşam:
1 kase çorba
1 porsiyon zeytinyağlı sebze yemeği
2-3 adet ızgara köfte veya bir parça ızgara tavuk (derisiz) veya balık
Salata (limonlu, az zeytinyağı ile tatlandırılmış)

Ara öğün:
1 su bardağı süt
1 porsiyon meyve

GÜNLÜK BESLENME PROGRAMI 2

Kahvaltı:
1 Su bardağı süt
1 Yumurta veya 1 kibrit kutusu kadar beyaz peynir
5 Zeytin
1-2 Dilim ekmek
1 Yemek kaşığı pekmez yada bal
1 Meyve, 1 havuç yada domates

Ara öğün:
1 Meyve

Öğlen:
1 Porsiyon etli sebze yemeği
1 Porsiyon pilav veya makarna
1 Kase yoğurt veya ayran
1 Dilim ekmek
Mevsim salatası

Ara öğün:
1 Kibrit kutusu beyaz peynir
1 Dilim ekmek
1 Domates veya meyve

Akşam:
1 Kase çorba
60-90 gr et
1 Porsiyon sebze yemeği
1 Kase yoğurt veya sütlü tatlı
Mevsim salatası
1 Meyve
1 Dilim ekmek

Yatarken:
1 Su bardağı süt veya yoğurt veya sütlü tatlı

NOT: Yemek aralarında ıhlamur,nane papatya gibi bitki çayları,az şekerli limonata veya komposto içilebilir.

Facebook'ta Paylaş

SAÇA HACİM KAZANDIRMAK


- Saçınızı yıkadıktan sonra havluyla hafif friksiyon yaparak kurulayın. Daha sonra saç dibinize masaj yapın. Bu yöntemle saç dipleriniz uyarılır ve kan dolaşımı düzenlenir; böylece saçınız tel tel ayrılacak ve kabaracaktır. Kurutma makinesi kullanıyorsanız, parmaklarınızla saç köklerinizi ayırarak kurutun.

- Saçınız kuruyken hacim kazandırmak istiyorsanız, bir püskürtücü yardımıyla nemlendirin ve yuvarlak hareketlerle saç dibinize masaj yapın. Daha sonra şekillendirici bir köpük kullanın ve saçınızı kurutma makinesi ile kurutarak köpüğü sabitleyin.

- Saçınızı fırçalarken öne doğru eğilerek içten fırçalayın. Sonra arkaya atarak dıştan da fırçalayın. Bu işlem saçı iyice düzeltecek ve daha "havalı" durmasını sağlayacaktır

Facebook'ta Paylaş

28 Ekim, 2008

SAÇIN UZAMASINDA YARDIMCI ETMENLER


Saçın Uzamasında Etkili Bitkiler
Papatya: Saçların sağlıklı uzamasını destekler.
Isırganotu: Saç uzamasını destekler ve saç dökülmesini azaltır.

Bu bitkileri suda kaynatın, soğumasını bekleyin ve saçınıza dökün.

Saçın Uzamasına Yardımcı Olan Vitamin & Besleyiciler
• C vitamini özellikle turunçgil meyve ve suları, brokoli ve yeşil biber gibi taze meyve ve sebzelerde bulunur,
• B Kompleksi ,

Et, balık, karaciğer, buğday tohumu, peynir, süt ve yumurta gibi besinlerden alınır. Protein de aynı zamanda saçlarınızı güçlendirir.

Diğer Yardımcı Öneriler
Saç kesimi: Evet,bu devrede küçük bir gerçek var ki o da saç kesiminin saçlarınızı uzatmaması! Kırıkları önlemek için saçlarınızı uçlarından kestirmeniz sadece saçlarınızı sağlıklı gösterir .O yüzden her altı haftada bir düzelttirmelisiniz.

Tarama: Saçlarınızı çok fazla taramanız saçlarınızı yıpratır. Yağların kafa derinizden saç uçlarına kadar yayılması için saçlarınızı taramanıza gerek yok. Kafa derinizi en az şekilde taramanız, saçların uzamasını hızlandırır, kan dolaşımını teşvik etmeye yardımcı olur.

Kafa Derisi Masajı: Saçların uzamasına çok yararı vardır. Duştayken saçlarınıza besleyici uygulayın ve 3-5 dakika yuvarlak hareketlerle masaj yapın. Bu, kan dolaşımını teşvik ederek,saçların daha parlak uzamasını sağlar.

Egzersiz: Tüm sağlığınız için çok büyük bir etkendir. Metabolizma ve kan dolaşımınızı hızlandırarak saçların uzamasında etkilidir.

Facebook'ta Paylaş

SAÇLARIN UZAMASI


10 gr. entele otu,
2 bardak sirke,
2 bardak su.

Entele otu ve sirkeyi suyun içine katarak suyun yarısı buharlaşıncaya kadar kaynatın ve soğumasını bekleyin. Saç diplerinize masaj yaparak sürün ve 1-2 saat bekleterek yıkayın.


Facebook'ta Paylaş

SAÇ TİPLERİYLE İLGİLİ ÖNEMLİ İP UÇLARI


Saçınızın sağlığını yitirecek kadar kötüleşmesine izin vermeyin. Güneşten kaçının, özellikle de saçınız boyalıysa...

Her zaman nazik şampuanlar ya da kremler kullanın. Saç tipinize ya da saçınızın durumuna uygun ürünler seçin.

Saçınızı sert havlularla kurulamak dalgaları kıvırcık hale getirebilir.

Saç tipinizden emin değilseniz kuaförünüze ya da uzman tehşhisine başvurun.

Saç kesiminin önemi

İnce telli ve düz saçlar cesaret ister,
Saçınızı omuzlarınızdan aşağıya uzatmayın; zekice kesilmiş katlar saçınızı daha kalın göstererek hareket kazandırır. Yüz şeklinize uygun bir perçem de iyi fikirdir.

Kalın ve sert saçlar,
En kolay saç tipi, ama sürekli bakım ve kontrol gerektirir. Fazla kısa kesmeyin, yoksa çim adama benzersiniz.

Dalgalı saçlar,
İnceden kalına doğru uzanır, bu yüzden kesim ve uzunluk tamamen yüz şekline bağlıdır. Ne kadar uzatırsanız, dalgaları o kadar azalır.

Facebook'ta Paylaş

SAÇLARIN SAĞLIKLI VE HIZLI UZAMASI İÇİN


MALZEME
150 gr sığır iliği,
100 gr hindistan cevizi içi

HAZIRLANIŞI
Kemik iliğini haşlayın içine öğütülmüş hindistan cevizini karıştırın. Ilık ılık saç diplerinize yedirerek sürün.

Haftada 1 kez uygulayın.


Facebook'ta Paylaş

25 Ekim, 2008

YASAKLAMA! BLOGUMU GERİ İSTİYORUM


BLOGSPOT KULLANICILARININ DİKKATİNE!

http://blogspotacilsin.wordpress.com/

BU ADRESTEN İMZA KAMPANYASINA KATILIN

OKURLARIMIZIN DİKKATİNE!

MERHABA ARKADAŞLAR TÜRKİYE'DE BLOGGER ENGELLENMİŞTİR. TÜRK İNSANLARI NE KADAR YOZ KAFALI DİYEN KESİME BU YAPILANLARLA DESTEK VEREN BİR MİLLETİN ÜYESİ OLMAKTAN UTANIYORUM. İNTERNETİN ÖZGÜRLÜK OLDUĞUNU BİLMEYEN İNSANLARDAN DA UTANIYORUM. TÜRKİYE'DE KİMSE BLOGSPOT UZANTILI SÜREKLİ GİRDİĞİ VE BİLGİ ALDIĞI SİTELERE GİREMEMEKTEDİR. TABİİ BAZI HİLELERİ BİLEMEYENLER.

NE KADAR ACİZ OLDUĞUMUZU HERKESİN BİLMESİNİ VE NEDEN MAĞDUR OLDUĞUMUZU BU KARARIN NEDEN ÇIKTIĞININ NE YAZILI NEDE SÖZLÜ OLARAK AÇIKLAMASININ YAPILMADIĞINI BİLMENİZİ İSTİYORUM.(ARTIK YAPILDI SANIRIM BEN EMİN DEĞİLİM KESİN OLARAK BİR İFADE YOK AMA LİGTV (DIGITURK) NİN, SPOR HABERLERİNİN İZİNSİZ OLARAK BLOGSPOT'TA SİTE AÇAN BİR ARKADAŞIMIZIN YAYIMLAMASIYLA DAVACI OLDUĞUNU ÖĞRENDİM DIGITURK BU KONUDA HAKLI OLABİLİR O KADAR PARALAR DÖKEREK YAYIN HAKKINI ALIYOR AMA YİNE DE NE OLURSA OLSUN KENDİ DURUMUNU TÜM BLOGGER ÜYELERİNE ÖDETMEMELİYDİ BİNLERCE KİŞİYİ SAFDIŞI BIRAKMAYA HAKKI YOKTU BU KİŞİSEL BİR KONU GENELE VURULMASINI YİNEDE KLINIYORUM)

TÜRKİYE'DE SADECE BİZİM GÖZÜMÜZÜ KAPATAN AMA DÜNYA'NIN TÜRKİYESİ HARİÇ HER YERDE BU SİTELERE GİREBİLİYOR. NEYİN YASAKLAMASI BU ANLAYAMIYORUM...

YENİ OKUDUĞUM BİR HABERE GÖRE;
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, erişimi engellenen internet siteleriyle ilgili açıklamalarda bulundu. Video paylaşım sitesi YouTube ve Blogger'ın kapatılmasının hatırlatılması üzerine Bakan Yıldırım, Bakanlık olarak internetten toplumun olumsuz etkilenmemesi için hassasiyet göstermek zorunda olduklarını DİLE GETİRMİŞ PEKİ BENİM SİTEMİN NE GÜNAHI VAR YADA YEMEK SİTELERİNİN YADA FOTOĞRAF GALERİLERİNİN YADA BİLGİ VEREN TÜM BLOGLARIN NE SUÇU VAR? YADA

http://tunayosun.blogspot.com/ kime ne zararı var?


İLGİNİZDEN DOLAYI TEŞEKKÜR EDERİM.

BOL ŞİFALI GÜNLER...

nsgrsvn@gmail.com

24 Ekim, 2008

2 GÜNLÜK DİYET


Hedef: 2 günde ortalama 2-3 kilo.
Günlük kalori: 700 Kcal

Genel bir diyet/zayıflama programı olarak diyetisyenler tarafından tercih edilmeyen bu düşük kalorili diyet tekrarlı olarak uygulanmamalıdır. "Uygulanan diyet programı arasında" ve yalnızca 2 gün boyunca yapılabilir.

UYARI!
Sık uygulanmamalıdır, tekrarlanması halinde metabolizma hızı azalacak ve kilo verme duracaktır.

GÜNLÜK MENÜLERİ

1. GÜN
Sabah:
Meyve veya meyve suyu
Öğle: 1 porsiyon sebze yemeği, 1 kase salata, 1 kase yoğurt
İkindi: 1 meyve
Akşam: 1 porsiyon et yemeği, salata, 1 ince dilim ekmek
Gece: 1 meyve

2. GÜN
Sabah: Meyve veya meyve suyu
Öğle: 1 porsiyon sebze yemeği, 1 kase salata, 1 kase yoğurt
İkindi: 1 meyve
Akşam: 1 porsiyon et yemeği, salata, 1 ince dilim ekmek
Gece: 1 meyve


Facebook'ta Paylaş

BÜTÜNLEYİCİ BİREYSEL TERAPİ


Bütünleyici yaklaşım
Birçok zihinsel sıkıntıların ve sosyal sorunların kökeninde, iç benlik sistemindeki örgütlenmede sorunlar yer aldığını gözlenmiştir. İç benlik sistemi psikolojide ego örgütlenmesi olarak deyimlenir. Ego 3 yaş civarında örgütlenmeye başlar ve daha sonra kendilik tasarımı için anne ve babanın veya yakın ebeveynlerin duyguları, düşünceleri ve davranışları öğrenilerek içselleştirilir. Yani bebek beyni ve bedeni geliştikçe ruhsal sistemi ile birlikte ve uyum içinde duygu, düşünce ve davranış kalıplarını içine atmaktadır.

Bazı teorisyenler Freud'un ileri sürdügü dinamik ve cinsel kökenli gelişim yerine sadece öğrenme ve içe atma ile ilgili gelişmenin öne çıktığını ileri sürerler. Nedenler ve kökenler ne olursa olsun, içselleştirilmiş ego / kendilik yapısı, bebeğin biyolojik gelişimi ile kültürel ve cinsel gelişiminin karışımı şeklinde olgunlaşır.

Öğrenim ve içe atma aşamalarında çatışmalar ve dengesizlikler küçük dahi olsa ruhsal gerginlikler bilinç dışında yer alır. Bilinç dışındaki "anı adacıkları" ve onlara verilen dürtüsel yanıtların ne zaman ortaya çıkacağı bilinemez. Yine de genellikle yaşamın herhangi bir anındaki bu anı adacığını gündeme getiren durumlar benzeri dürtüleri ortaya çıkartır. Bunlar zihinsel veya sosyal belirti ve bulgular olarak belirmeye başlar.

Basit bir endişeden ileri derecede depresyona kadarki bir kuşakta, belirli bir durum karşısında kişiyi avucuna alan ANI ADACIĞI < = > DÜRTÜ etkileşimi kişinin zihinsel sürecini bozmaktadır. Yani duygu-düşünce-davranış aksında bozulmalar gözlenebilmektedir.

Bütünleyici terapinin görevi bu aşamada ben yapısının güçlendirilmesi ve bütünlüğü bozulmuş ego parçacıkları arasında bir barış anlaşması sağlayabilmektir. Böylece bilinç dışı süreçlerden kaynaklanan dürtüleri farketmek ve müdahale etmek imkanı ortaya çıkabilmektedir.

Bireysel yaklaşım
Sonuçta kişinin gerek kendisiyle iletişimi, gerekse sosyal etkileşimi sıkıntılandığı için bireysel bir terapi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. İster sosyal fobi, ister evlilik sorunları, isterse çiftlerin sorunları olsun terapide bireysel yaklaşım egonun geri bildirimle aydınlanması açısından zorunlu görünmektedir. Kişinin egosu çatışma yaratan içsel etkilere direnecek güce ulaşınca dış sorunlarla başetme gücüne ulaşmaktadır.

Bu nedenle evlilik ve eş terapilerini de bireysel olarak sürdürme taraftarıyım. Pratik deneyimlerime göre; ancak her iki taraf yeterli içgörüye ve esneme gücüne ulaşınca sohbetlerin birlikte yörütülmesi yararlı olabilmektedir.

Benzer şekilde grup terapilerinin geri bildirim ve zihinsel olgunlaşma açısından yararlı olmakla birlikte, çoğu durumda, sonuca ulaşma açısından geciktirici etkisi olduğuna inanıyorum. Doğru ve etkili bir grup terapisi için yetenekli ve deneyimli bir uzmanın gözetiminin gerekliliği belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. ( Bkz. Kısa Süreli Grup Terapileri . Irvin D. Yalom, Kabalcı Yayınevi, Mart 2003; Grup Psikoterapisinin Teori ve Pratiği , Irvin D. Yalom, Kabalcı Yayınevi, Mayıs 2002 )

Terapötik yaklaşım
Terapide ego sisteminin bütünleştirilmesi ve uyumlandırılması için kullanılabilecek bütün yöntemlerin danışanın ihtiyaçlarına ve kapasitesine uygun bir aşama içinde kullanılması yararlı olmaktadır. Uygulamalarda edindiğim izlenime göre; kişinin üstüne uyan bir giysi gibi, terapinin de kişiyi kavraması, eğreti durmaması ve rahatsızlık vermemesi gereklidir. Bu nedenle danışanın uyum sağlayamayacağı terapötik yaklaşımların diretilmesi veya empoze edilmesi psikoterapiye karşı olumsuz bir önyargının çıkmasına neden olabilmektedir. Elbette seanslar sırasında yeterli esnekliği sahip olmak da bir zorunluluk gibi görünmektedir.

Bu nedenle seanslarımda danışanın ihtiyacına yönelik bir örgü ortaya çıkarmak amacıyla, öngörüşme de bir taslak şema ortaya konulur. Daha sonra terapilerin ilerleyen aşamalarında, danışanla birlikte bu örgünün üzerinden tekrar geçilir ve gerekli ise farklılaştırılır. Bu nedenle telefonla bilgi isteyenlere genellikle başlangıç standart örgüsü hakkında bilgi verilir, ancak bu terapi örgüsü daha öngörüşmede dahi değişebilir. Danışanla bir öngörüşme yapılması gereksinimini doğuran bu durumdur.

PSİKOTERAPİ


Davranışsal ve zihinsel süreçlerdeki sosyal veya bireysel uyumsuzluğu ortadan kaldırabilmek amacıyla uygulanan yöntemler bütünüdür. Bu yöntemler bütününde temel ortak nokta terapi içinde danışanın ve terapistin bire bir iletişim içinde olmasıdır. Elbette bu iletişimin doğası gereği gizliliğe saygı içerisinde tüm bilgilerin ve danışanın güvenliği ön planda tutulmalıdır.

Yaklaşımlar
Her ne kadar danışanın davranışlarının üzerinde değişiklik terapinin temel hedefi gibi görünse de, genel olarak duygu-davranış-düşünce aksının düzgün ve uyumlu çalışması için çeşitli yaklaşımlar kullanılır.

Psikoterapi, psikoanalitik psikoterapi, psikodrama, bilissel psikoterapi gibi çeşitli ekoller ve yaklaşımlar temelde danışanın duygu-düşünce-davranış aksındaki yanlış yönlenmeleri normale döndürmeye çalışır. Elbette buradaki NORMAL tanımı tamamen bireysel talebe yöneliktir. Bazı danışanlar için sadece sosyal uyum ve üretebilme yeteneği normale dönüş olarak belirlenirken, bazı danışanlar için sevebilme yetisini geliştirmek normale dönüş olarak kabul edilebilir.
Terapide seçilecek yöntem; temel olarak danışanın uyumuna, hedefine ve onayına bağlı olarak belirlenir. Sonuçta psikoterapideki tüm çabalar insancıl bir yaklaşımla mümkün olan en yüksek iletişim ve uyumu yakalayabilmeye yöneliktir.

Psikoterapideki tıbbi modelde danışan sağlıklı olmayan bir kişi olarak kabul edilir ve terapist sağlığı geri getirme yönünde çabalar gösterir.

Günümüzde psikiyatrik tedavide ilaç kullanılması, EKT veya Freud'cu analitik terapi gibi yöntemlerin kullanılmasının amacı budur. İnsancıl modelde ise kişinin kendisini daha yakından tanıyarak gerekli değişim konusunda cesaretlendirilmesi ve yönlendirilmesi söz konusudur. Örneğin; Gestalt tedavisi veya bütünleyici terapiler.

Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, terapinin sonucu ve süresi danışanın katılım sınırları ve bütçesi ile bağlayıcıdır. Bu nedenle psikolojik sorunların sigorta kapsamında olduğu hallerde kurumlar en süratli yaklaşımı tercih etmektedirler. Yine de bu yaklaşımın her danışanda etkili olacağı gibi bir kesinlik söz konusu olmamaktadır.

Psikoterapötik Yöntemler
Yirminci yüzyılda iletişimin ve bilgi transferinin güçlenmesi ile aşağıda yazılanlar dışında birçok yeni yöntem kullanıma girmektedir ve gelişmektedir.
· Analitik psikoloji,
· Otojenik psikoterapi,
· Davranışçı Terapi,
· Biyodinamik psikoterapi,
· Biyoenerji analizi,
· Jung psikoterapisi,
· Rogers psikoterapisi,
· Bilişsel analitik psikoterapi,
· Bilişsel davranışçı psikoterapi,
· Yoğunlaştırılmış hareket terapisi,
· Grup terapisi,
· Varoluşçu terapi,
· Aile terapisi,
· Freudian psukoanalitik psikoterapi,
· Gestalt terapisi,
· İnsancıl psikoterapi,
· Logoterapi,
· Nöro-Linguistik Programlama Programming,
· Bireysel psikoterapi,
· Kişisel yapıcı psikoterapi,
· Pozitif psikoterapi,
· Bedensel bütünleştirme,
· Psikodrama,
· Psikoanaliz,
· Psikodrama,
· Psikodinamik psikoterapi,
· Psiko-organik analiz,
· Psikosentez,
· Duygusal Davranışçı terapi,
· Reichian psikoterapi,
· Transaksiyonel analiz,
· Kişiler arası psikoterapi,

Psikoterapi araçları
§ Sanatsal yaklaşım,
§ Bedensel çalışma,
§ Katarsis (duygusal boşalım),
§ Yaşam koçluğu,
§ Rüya analizi ve değerlendirmesi,
§ Empati,
§ Günce takibi,
§ Mesajlaşmalar,
§ Gizli yüreklendirmeler,
§ Duygusal boşalım tekniği (EFT),
§ Göz takibi ile beyinsel dugu boşalımı (EMDR),
§ Hipnoterapi,
§ Reiki,
§ Ters psikoloji yaklaşımı,
§ Yansıtmalı dinleme,
§ Gerileme,
§ Rol denemeleri,
§ Kum oyunları,
§ Koşusluz olumlu saygı,
§ Deneyim-onaylama,
§ Yansıtmaların yorumlanması,
§ Transferansın yorumlanması,
§ Geri bildirim.

Facebook'ta Paylaş

HİPNOTERAPİ


Bilincin dingin ve açık olduğu ancak bedenin ve zihnin rahatladığı bir ortam yaratılarak sözlü telkinlerle sağlığın olumlu yöne yönlendirilmesidir.

Bu yöntemde hastanın isteği dışında ve kabullenebileceği sosyal ve ahlak kuralları dışında telkin verilmesi mümkün değildir.

Bilinçli hipnoz; ana hatlarıyla, kişinin bilinç düzeyinde yer alan engelleyici mekanizmalar atlanarak mantık kalıpları dahilinde telkin yoluyla yönlendirilmesidir.

Hipnoz denilince genellikle gösterilerde yapılan uyutma teknikleri akla gelmektedir. Oysa bilinçli hipnozda hasta dış ortamdaki sesleri ve bulunduğu ortamı farkedebilmektedir. Sadece o derece rahatlamıştır ki kendisini telkinlere uygun hisseder. Bilinci açık olduğu için isteği dışında bir yönlendirmeye veya telkine açık değildir.

Bilinçli hipnozda derin uyku, bilincin kaybı veya hipnozdan uyanamama gibi bir durum söz konusu olmamaktadır.


Hipnoterapi için başvuran danışan zaten duygusal ve bilişsel açıdan yarar görme konusunda kendisini ikna etmiştir. Bu konuda şüphesi olanlar için öngörüşmelerde bilgi verilir ve kısa bir uygulama yapılır. Böylece şüphe veya korkuların ortadan kalkması mümkün olabilir.
Bazı danışanlar kesinlikle hipnoz altına giremediklerini belirtmektedirler. Oysa bu tip yaklaşımdakilerin daha kolay hipnoz aldıkları bilinmektedir. Sadece bulundukları hipnotik trans, beklentilerine uymaması yüzünden hipnoza girmediklerini düşünmektedirler.

Hipnoz bir gevşeme halidir. Bu nedenle tüm duyular yüksek bir duyarlılıktadır. Kişi dışarıdaki sesleri ve ortamı net olarak farkedebilmekte ve dilerse seans sırasında konuşup gözlerini açabileceğini düşünmektedir. Ancak bunu yapmak istemediğini belirtir. Geşeme halinin konforu nedeniyle transtaki kişiler bu keyifli ortamdan çıkmama konusunda tercih kullanırlar. Bu sayede transı sürdürüp yararlı etkilerini değerlendirirler.

Kullanım alanları
Aşağıdaki durumlarda psikoterapi ve ilaç tedavisine ek olarak veya ilaçla tedaviden tek başına sonuç elde edilemiyorsa hipnoz ile yararlı sonuçlar elde edilebilmiştir.
o Sinirlilik
o Uyku sorunları
o Çeşitli sürekli baş ağrıları
o Tedaviye dirençli kaşıntılar
o Kontrol edilemez arzular
o Bazı fobi durumları
o Bilinçaltı sebeplere bağlı cilt hastalıkları
o Enürezis (gece işemeleri)
o Sancılı adet dönemleri
o Menopoz yakınmaları
o Menopoza bağlı kemik erimelerinde destek tedavisi
o Lokal veya genel aneztezi
o Ağrısız doğumda destek
o Diş tedavilerinde ağrı kontrolü
o Eğitimde öğrenmeyi güçlendirici destek
o Trigeminal Nevraljide
o Dişci Korkusunda
o Migrende
o Asabi Tansiyonda
o Astımda
o Ülseratif Kolon
o İrritabl Kolonda
o Allerjik Deri Hastalıklarında
o Psoriasisde (sedef)
o Siğillerde

Tek başına kullanılabildiği alanlar
§
Tik
§ Kekemelik
§ Sinirsel iştahsizlik ve kilo kaybı
§ Sinirsel veya alışkanlık kusmaları
§ Kilo alma veya verme desteği
§ Panik durumlar
§ Sosyal Fobi
§ Posttravmatik strese bağlı rahatsızlıklar
§ Psikolojik kökenli titremeler ve bayılmalar
§ Cinsel işlev sorunları
§ Vajinismus (cinsel birleşmede vajinanın kasılı kalması)
§ Gerdek gecesi stresi
§ Uykuda diş sıkma veya gıcırdatma
§ Spor yapanlara motivasyon sağlamada
§ Çalışanların performansının artırılmasında

Tarihçe:
Kökleri eski Mısır ve Hindu topluluklarına uzanmaktadır. Bu amaçla uygulanan dini ritüeller dans, müzik ve maskelerin kullanımı ile karakterizedir. Halen bazı uzakdoğu ülkelerinde ve geri kalmış topluluklarda dini törenlerde hipnotik fenomenler belirgin olarak öne çıkmaktadır.
19 uncu yüzyılda Abbe Faria gibi sağıtımcılar ve Franz Anton Mesmer gibi uygulayıcılar ve İskoç kökenli James Braid, James Esdaile, John Elliotson, Ambroise-Auguste Liébault, Emile Coue, Jean-Martin Charcot gibi uygulayıcılarla hipnoz ile ilgili bilgilerimiz ve deneyimlerimiz artmıştır. Bu sayede modern hipnoterapi güvenli bir biçimde tedavideki yerini almıştır.

Mesmer hipnozun histeri tedavisindeki kullanımını, onun hayvani magnetizma adını verdiği bir etkiye bağlanmıştı. Bu amaçla mıknatıslı ortamlar yaratarak özel törenler şeklinde histeri ve endişe tedavileri uygulamıştı. Mesmer'e göre tüm canlı organizmalarda bir enerji alanı mevcuttu. Histeri bu kişinin bir organizmadan manyetik alan alması ile ve kendi manyetizmasının bozulması ile ortaya çıkıyordu. Mesmer bu manyetik alanı değiştirerek histerinin ortadan kalkmasına yardımcı olduğunu belirtiyordu. Mesmerin uyguladığı bu yöntem o zamanlar Mesmerizm veya hayvani magnetizm olarak biliniyordu. Mesmer'in aslında grup hipnoterapisi yanında plasebo etkisi adını verdiğimiz yöntemi kullandığı ve bu yolla etkili olduğu kabul edilmektedir.

Armand-Marie-Jacques de Chastenet, Marquis de Puységur (1751-1825) bir fransız aristokrattıydı. Temelde Mesmer'in yöntemlerini uygulayarak ve hipnoz indüksiyonu yöntemini geliştirerek hipnoza ve psikolojiye katkıda bulunmuş gizli bir kahramandır. Hipnoza yapay uyku-somnambulizm (Somnus-Lat. uyku) ismini veren Puysegur'dur.

Hipnozun etkili olabilmesi için gerekli olan en temel iki faktörü, Mason cemaatine gerçekleştirdiği bir uygulama gösterisi sırasında şu sözlerle tanımlamıştı:

"Benim içimde bir güç olduğuna inanıyorum. Bu inanç benim gerçekleştirme isteğimi sağlıyor. Hayvani Manyetizmanın bütün doktrini iki kelimeye bağlıdır. İNANMAK ve İSTEMEK.
İçimde, hayati üyeliğimi yerine getirmemi sağlayacak güce sahip olduğuma inanıyorum ve bunu tüm bilimsel gücümle sunmayı arzuluyorum. İNANMAK ve İSTEMEK beyler, bendeki tüm bilim ve tüm mevcudiyet budur."

James Braid, hipnoterapiyi bir adım ileriye taşımış ve bu konuda çok yararlı yazılar sunmuştur. Hipnoz ismini öneren de Braid olmuştur. Braid hipnozun bir tür uyku olduğunu ve beynin özel bir aktivite halinde bulunduğunu gözlemiş ve yazılarında Yunan uyku tanrısı Hypnos'u referans almıştır. Bu sayede yeni bir dal olarak "neur-hypnoloji" okulunu oluşturmuştur.

Hipnozun histeride kullanımını ortaya koyan ve geliştiren kişilerden belki en bilenen ve önemlisi Jean-Martin Charcot (1825 - 1893) olmuştur. Hipnozun histerinin bir nörolojik şekli olduğunu ileri sürerek nörotik ve histerik hastalarda hipnozu yaygın olarak kullanmıştır. Öyle ki kendisine "Nörozların Napolyon'u" denmiştir. En tanınmış öğrencileri Alfred Binet, Pierre Janet, and Sigmund Freud'dur. Onlar hipnozu bir fizyolojik durum olarak kabul etmiş ve hipnozun terapide kullanımı açısından Charcot'dan ayrılmışlardır.

Hpinozun yaygınlaşmasında önemli bir mihenk taşı olan Sigmund Freud, kendi çalışmalarında önceleri yoğun şekilde hipnozu kullanmış ve histeri vakalarında hipnoterapiyi başarıyla kullanmıştır. Charcot ekolünün en iyi öğrencilerinden ve hipnoterapistlerinden birisi olduğu bilinmektedir. Hipnoz uygulamaları ve rüya değerlendirmeleriyle klasik psikoanaliz kuramlarını oluşturmuştur. Daha sonra hipnoterapi uygulamalarını bırakarak klasik divan psikoanalizi yöntemini (serbest çağrışım yöntemini) kabul etmiştir. Bunda Freud'da gelişen ağız kanserinin etkisi olduğu ileri sürülmektedir. Yine de hipnoterapinin gelişmesi ve bilinç dışının tanımlanarak psikoterapideki önemli gelişmelerin kapısını açması bakımından hipnoterapide Freud çok önemli bir yere sahiptir.

Modern hipnoterapinin babası olarak kabul edilen kişi ise Dr. Milton H. Erickson'dur. Hipnoz ve hipnoterapi ile ilgili çok sayıda kitap, dergi, makale yazmış ve gerek sesli gerekse görüntülü birçok kaynak bırakmıştır. Verdiği kişisel eğitimlerle yüzlerce yetenekli ve bilgili hipnoterapist yetiştirmiştir. 1970'lerde psikiyatr olarak çalıştığı dönemlerde hipnotik yöntemlerin ve insan davranış kalıplarının kullanımı ile telkinlerin etkinliğini görerek kendisine has bir terapi yöntemi oluşturmuştur. Bu yönteme şimdilerde Eriksonian Hipnoterapi denilmektedir. Bu yöntem Freud ve Braid'in kullandığı otoriter yöntemin tam tersidir. Terapötik etki açısından kontrolün hastada olmasına izin veren ve hastayı öne çıkaran bir yöntem olduğu için büyük kabul görmüştür. Erickson'un bu yöntemi daha sonraları ileri derecede incelenmiştir. İnsan otomatik davranışları ile beynin etkileşimi incelenerek NLP (nöro-linguistik Programlama) adı verilen yöntemin oluşmasına yardımcı olmuştur.


Facebook'ta Paylaş

SİGARAYI BIRAKMAK


Normalde sigara içimi bir alışkanlıktır. Ancak herkesin bahsettiği şekilde nikotine bağımlılıktan söz edilemez. Çünkü genelde sigarayı bırakma klinikleri veya merkezleri olmasına rağmen nikotin bantlarını veya nikotin cikletlerini bırakma merkezleri yoktur. Çünkü bu konularda insanlardan talep gelmemektedir. Normalde bir bağımlılık söz konusu olsaydı nikotin bantları, çikletleri ve spreyleri sigara içme arzusunu tamamen ortadan kaldırırdı.

Maymunlarda ve ratlarda yapılan deneylerde; bu hayvanların özel hazırlanmış pedallara basarak (insanların içtiği sigara dozuna yakın) kendi kendilerine intravenöz nikotin enjeksiyonu yaptıkları gözlenmiştir. Bu enjeksiyonun kokainden daha düşük ödüllendirici etkisi olduğu da belirlenmiştir. Ayrıca nikotinden uzaklaştırılan hayvanların sadece nikotinin toksik etkilerine karşı bağımlı oldukları, dopamine benzer ödüllendirici etkinin kısa sürede ortadan kalktığı belirlenmiştir.

Nikotinin etkisi kana karıştığı ilk birkaç saniye boyunca sürer. Daha sonraki nefesler toksik etkiye neden olur ve ödüllendirci etki sağlamaz. Bu nedenle aslında söz konusu olan sigara içmek yoluyla dikkatin geçici olarak yön değiştirmesidir. Yani bir sıkıntı halinde sıkıntıyı daha tarafsız izlemek için kişi bir sigara yakarak dikkatini sigaraya vermeye çalışır. O sıkıntılı durumdan uzaklaşmak ister. Yine yemek sonrası tokluk hissinin keyfini çıkartmak için sigara yakılır. Burada sigara tokluğun getirdiği keyifli duyguyu desteklemek için kullanılır. Oysa sigara içmeyenler bu aşamada yedikleri yemeğin lezzetinin anımsamakta ve bulundukları durumun huzurunu yaşamaktadırlar. Karınlarını lezzetli bir yemekle doyurabilmenin keyfini çıkartmaktadırlar. Bu keyfi desteklemek için fazladan bir maddeye gereksinim duymazlar.

Bir çok örnekle açıklanma imkanı olduğu gibi sigara içimi bir davranış alışkanlığıdır. Önemli olan kişinin bu alışkanlığın; örneğin konuşma, yürüme, koşma, yazı yazma, esneme, gülme, şarkı söyleme gibi bir alışkanlık olduğunun farkına varmasıdır. Aradaki temel farklılık bu alışkanlıklar uygun ortamda ve normal şartlarda zararsızdırlar, oysa sigara için uygun doz ve normal şart diye bir durum söz konusu değildir. "O" her zaman zararlıdır.

Sigara dumanı uçucu ve katı maddeciklerden oluşur. Azot, karbon monoksid, karbon dioksid, amonyak, hidrojen siyanür, benzen gibi 500 civarında uçucu gazlar tespit edilmiştir. Bu uçucu gazlar sigara dumanının %95'lik bölümünü oluşturur. Kalan %5 civarındaki içerik ise katı maddelerden oluşur. Bu katı madde bölümünde 3500 civarında bileşik yer alır. En belirgin olanı alkaloid şeklindeki nikotindir. Diğer alkoloidler nornikotin, anatabin, anabazin içerir. Alkaloid ve sıvı içermeyen bi katı bölüm zift adını alır. Polinükleer aromatik hidrokarbonlar, N-nitrozaminler, aromatik aminler gibi kanserojen olduğu kesinlikle ispatlanmış maddelere sigara ziftinde rastlanmıştır. Filtrelerin bu maddelerin ne kadar süzdüğü şüphe götürür.

Sabah ilk kez sağ ayakkabıyı giymek de bir alışkanlıktır. Dilerse kişi bu alışkanlığını değiştirebilir. Gece yatmadan diş fırçalamak bir alışkanlıktır ve kişi bunu yapmazsa huzursuz olabilir. Ancak şartlar gerektiriyorsa (askerde sahra görevi gibi) geçici olarak kişi bu alışkanlığını değiştirebilir. Hatta bu alışkanlık yerine bir başka yararlı alışkanlığı (örneğin misvakla temizlik yapmak ve ağzı suyla çalkalamak gibi) koyabilir. Benzer şekilde kişi sigaranın neden olduğu zararlı etkiyi bilincine kazırsa, kısa sürede sigara ve tütün ürünlerini kullanma alışkanlığından vazgeçebilir.

Son bir bilgi olarak; ABD'de yapılan demografik bir araştırmada 1965'te %42.4 olan sigara içme oranı 1997'de %22.7'ye inmiştir. Ancak psikiyatrik sorunları olan hastalarda bu oranda hiçbir olumlu değişiklik olmamış ve tahminen 2000 yılı sigara tüketiminin %44,3'ü ruhsal sorunları olanlar tarafından tüketilmektedir (Lesser ve ark.).

Bu amaçla sigara bırakmak için; konuşma ve bilgilendirme, hipnoterapi ve bilişsel - davranışçı terapi çok etkilidir. Genel olarak sigarayı gerçekten bırakmaya ikna olmuş ve arzu eden kişilerde 5-6 seansta tekrar başlamamak üzere sigara bırakılabilmektedir.


Facebook'ta Paylaş

MİGREN VE AĞRILAR

Ağrı Kontrolü
Ağrı sinir uçlarından çıkan uyarıların, çeşitli sinir yollarını takip ederek beyne iletilmesi ve bu uyarıların belirli merkezler tarafından değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkan bir duygudur. Ağrı bir organın veya vücudun bir bölününün hastalık geçirmekte olduğunu ve korunması gerektiğini bildiren bir uyarıcıdır. Bu nedenledir ki ağrı söz konusu olduğunda kişi sağlık muayenesi için ilgili merkezlere başvurur ve tedavi görür.

Ancak ağrı uzun süreli ise ve sosyal yaşamı ve günlük aktiviteleri olumsuz şekilde etkilemeye başladı ise kontrol altına alınması gerekli hale gelmiştir. Bu amaçla ağrı kesiciler kullanılabildiği gibi, beyindeki ağrı merkezlerinin algılama hassasiyetini artırmak üzere hipnoterapi ve EFT uygulanabilmektedir.

Hipnoterapi ve EFT ile kontrol altına alınan ağrının bulunduğu yer çok önemlidir. Bu nedenle tüm ağrı tipleri değil sadece belirli ağrı tipleri kontrol altın alınır.

Örneğin; migreni olan bir kişide tüm başağrıları değil sadece migrene bağlı olduğu bilinen tipteki ağrılara karşı dayanıklılık yükseltilmeye çalışılır.

Hipnoterapi ile ağrı eşiği değiştirilerek veya algılama üzerinde etki sağlanarak ağrıları kontrol edilebilen durumlar:

  • Bel ağrısı (organik bir bozukluğa bağlı olmayan),

  • Romatoid artrit,

  • Osteoartrit,

  • Migren ve gerginlik ağrıları,

  • Müzmin eklem ağrıları,

  • Fibromiyalji,

  • Lupus,

  • İrritabl kolon sendromu,

  • Crohn hastalığı,

  • Karpal tünel sendromu,

  • Sinir incinmeleri,

  • Birçok diğer durumlar.

Migren

  • Şiddetli baş ağrısı ve/veya,

  • Bulantı-kusma,

  • Uyuşukluk hissi,

  • Sese ve ışığa karşı hassasiyet,

  • 2 saatten 72 saate kadar sürmesi,

  • Migren krizleri haricinde normal sağlık durumu,

  • Migren antik çağlardan bu yana her kesimden insanı etkileyen bir olgudur. Migren, daha çok kadınlarda görülmektedir. Yaş, kilo, kişilik yapısı gibi pek çok özellik yönünden migren hastalarının farklılaşmadığı bulunmuştur.

Migreni tetikleyen faktörler, stres, sigara, alkol, düzensiz beslenme, bazı besinler (çikolata, peynir, kahve gibi) az uyumak, çok uyumak, aşırı egzersiz, yorgunluk, açlık, bazı ilaçlardır.
Tedavide bütüncül psikoterapiyle birlikte, hipnoterapi kullanılmakta ve danışana otohipnoz becerisi kazandırılmaktadır.

PMS (Adet Öncesi Sendromu)
Adet başlangıcından ik ihafta öncesinden itibaren görülmeye başlayan ve yaklaşık 150 adede ulaşabilen belirtiler topluluğudur. 1930'larda Dr. Robert Frank tarafından tanımlanmıştır. Genç kızlık dönemindeki kişilerin %60 ila 80'inde gözlenebildiği belirtilmektedir.

Aşağıda bir kısmı verilen belirtiler adet dönemine yaklaştıkça şiddetlenebilir.
Çabuk sinirlenme, sıkıntı, kaygı, bitkinlik, asabilik, depresyon gibi duygusal belirtilere ek olarak konsantrasyon bozukluğu, cinsel istekde değişmeler, kendini değersiz ve kötü hissetme, karınlarda ve göğüslerde gerginlik ve şişkinlik, karın ağrısı ve gaz, su toplanması, iştah değişiklikleri, ağrılar, barsak işlevinde değişiklikler, tembellik, uyku düzeni bozukluğuu gibi birçok değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Temelde sinir uçlarının ve beyindeki merkezlerin hassasiyetinde artış sözkonusudur.

Bazı önlemler PMS belirtilerini azaltabilmektedir. Örneğin kahve ve kolalı içecek türü tüketiminin azaltılması, alkolden uzak durulması, egzersiz ve yürüme gibi sporlar, yeterli ve düzenli uyku, strese neden olabilecek ortam ve kişilerden uzak durulması gibi önlemler PMS belirtilerini azaltabilir.

En temel yardım, bedende ve ruhsal ortamda gelişen aşırı hassasiyetin kontrol altına alınmasıdır. Bu amaçla bilişsel / davranışçı terapi ile sosyal terapi ve grup terapisi çok yararlı olur. Ek olarak hipnoterapi ile oto-hipnoz eğitimine ek olarak acil durumlarda uygulanmak üzere EFT eğitiminden fayda sağlanabilir.



Facebook'ta Paylaş

http://www.kodarsivim.tr.gg

En çok hangi bölümle ilgilisiniz?

Bitkilerin Şifa Dağıttığına İnanıyor Musunuz?